Yeni Yıl, Umutlar ve Beklentiler
- Gürcan Banger
- 14 Mar 2020
- 9 dakikada okunur

Zaman, sonsuz bir ip yumağı gibi… En karmaşık göründüğü zamanlarda bile büyük bir kıvraklıkla çözülüp akmaya devam ediyor. Kendine özgü bir yönetimi var bu akışın. Bizim onu algılamamız, asla bu düzeni değiştirmiyor.
İnsanlar olarak bizim yapabildiğimiz, bu sonsuz akışa başlangıç ve bitiş işaretleri koymak. Bunların bazılarını yapmak elimizde; kimi işaretler ise bizim dışımızda konuyor. Doğuyoruz; bizim dışımızda bir başlangıç işareti oluyor. Ölüm ise istemediğimiz bir zamanda gelebiliyor; o, kendi bitiş işaretini kendisi koyuyor.
Başlangıç ve bitişlere o denli fazla odaklanıyoruz ki, akışın kendi içinde neler olduğuna dikkat etmeyi çoğu zaman aklımıza getirmiyoruz. Bu nedenle; özellikle bitişler, geleceğe ilişkin hesaplaşmalar için çok uygun fırsatlar oluşturuyor. Bu fırsatı değerlendirmediğimizde ise algılanmamış, düşünülmemiş veya gözden geçirilmemiş konular geleceğin tehditleri haline ya da en azından yitirilmiş fırsatları haline dönüşebiliyor.
31 Aralık. Bir yılın son günü. Bir yılın bitiş işareti. Muhtemelen büyük bir koşuşturma yoğunluğu içinde geçecek. Düşünmeye yeterli zaman ayıramayacağız yine. Pek çok insan için bu gece neden olduğu üzerinde fazla durulmadan bir kutlama vesilesi olacak. Bu şeklen planlanmış gecenin koşuşturması, yarın başlayacak yeni yılın olağan akışına bağlanınca; bir zihinsel ve duygusal değerlendirme fırsatı da bir kez daha kaçmış olacak.
Son gününü yaşadığımız koca bir yılda beklentilerimiz nelerdi? Bu yıl yaşamımızda neler olsun istemiştik? Bu yıl için belirlediğimiz hedeflerimizin hangilerine ulaşabildik? Yoksa hiçbir beklentimiz yoktu da; karşımıza çıkanla yetinmeyi mi denedik?
Yeni bir yıl ile birlikte pek çok insanın hayalini maddi olarak daha rahat geçireceği bir yıl süsler. Yılbaşı, yeni bir 365 günde daha iyi bir maddi yaşam için dilek tutulduğu gündür. Sağlık sorunları olanlar, yeni yılda esenlikli bir yaşam dilerler kendileri için. Daha az sağlık sorunu yaşamak için dilekler, birer kelebek olur bu yeni zaman dilimine doğru uçar gider.
Geçtiğimiz yıla damgasını vuran olaylardan birisi, küresel ısınma, iklim değişikliği dediğimiz tehdidin büyümesi oldu. Doğal yaşam çevresi artan bir tempo ile yaşamımızdan çekilmeye devam etti. Bu düzen bu şekilde sürerse, Dünyadaki yaşamın en önemli kaynağı olan suyun, insanlar açısından kıt kaynak haline geldiğini görebiliriz.
Dünyada azalanlar; tatlı su kaynakları, verimli topraklar veya canlı çeşitliliğinden ibaret değil. Tüketim çılgınlığının hızlı yükseldiği dünyamızda; sevgi de, aynen temel kaynak olan su gibi hızla azalıyor. Sevgiyi ve aşkı, çağın hızlı tüketim maddelerine dönüştürüverdik farkına varmadan. Beğeni, ilgi veya özenti, adeta sevginin ve aşkın yerini aldı. Sevgi ve aşk, yaşamımızın asli unsurları olmak yerine aksesuarları haline dönüştü. Kalp, onun için çarpan bir kalbi duymakta zorlanıyor. Göz, bir başka gözdeki sevgi ışıltılarını fark etmiyor. Yaşamımızdan bir yılın daha eksildiğini görüyoruz da; sevmek için bir yılı daha kaybettiğimizi akla getirmiyoruz. Her akıp giden yılla birlikte bir sevgi ihtimalini daha yitiriyoruz.
Yeni yılın iyi bir yıl olmasını diliyorum. Sağlıklı yaşayın. Mutlu olun. Ama bir noktayı hedefleriniz içine koymayı da unutmayın. Yeni yıl için kendinize yaşanmaya değer yeni sevgi hedefleri koyun. Sevgiyle donanmış pırıl pırıl beklentileriniz olsun. Unutmayın ki; hedefi olmayanın, geleceği de olmaz.
Yeni Yıl Ritüelleri
Yaşamı, çoğu zaman gerçek özünden ayırıp simgelerle ve ritüellerle eşleştiriyoruz. Anlamları taşımak zor; ritüelleri yaşamak ise daha kolay geliyor bize… Ritüel, genelde din kavramıyla birlikte kullanılan bir sözcük. En azından kökeninin din olduğunu söyleyebiliriz. Bilindiği gibi; din teorik ve pratik olmak üzere iki kısımdan oluşuyor. Dinin inanç kısmı teori, ibadet kısmı ise pratik olarak ele alınıyor. Din açısından ele alındığında ritüel, bir dinin ibadet kısmının nasıl yapılacağını belirten kurallar ve yöntemler manzumesidir.
Dinin pek çok sosyal kurumu ve kavramı etkilediğini biliriz. Bunlar arasında sanat da var. Hatta dinin ve sanatın uzun zaman iç içe var olduklarını söylersek bir tarihi gerçeği ifade etmiş oluruz. Zaman içerisinde sekülerleşme ile birlikte ritüel sözcüğü dinden bağımsızlaşmış. Başta sanat olmak üzere başka alanlarda da kullanılır olmuş.
Dinsel anlamda ritüelin içeriğinde her zaman aynı işlemin yapılması, belli zaman aralıklarında bazı eylemlerin düzenli biçimde tekrar edilmesi var. Günümüzde seküler anlamında kullanıldığında bu kavram, biraz daha esneklik kazanıyor. İlk tanımlandığı katı kuralların dışına çıkıyor. Dinsel ritüellerin yanında dinle karıştırılan büyü ve sihir gibi alanlarda da ritüel kavramından söz ediliyor. Bu anlamda halkın değişik kesimlerinin dini uygulama türlerinden söz etmiş oluyoruz.
Bir de sosyal alanların ritüelleri var. Cenaze, evlenme, sünnet törenlerin uygulanmasında gözlüyoruz bunları. Kına törenleri bunların arasında iyi bildiğimiz bir tanesi… Günümüzde ritüel sözcüğünü duygusal alanlarda da kullanıyoruz. Örneğin aşkın, sevginin ifade edilmesine yönelik ritüeller… Sevgiyi ifade etmek üzere el ele tutuşmayı bu ritüellerden en zarif olanları arasında sayabiliriz. Tabii ki, bu arada muska yazdırma, fal baktırma, bez bağlama gibi duygusal amaçlara yönelik olarak halk arasında kullanılan başkaları da var.
Sevgi üzerine kurulmuş duyguların ifade edilmesi gerektiği kanaatindeyim. Sevginin ritüellerinin yaşamımızdaki yerinin önemine ve vazgeçilmezliğine inanırım. Ama yeni yıl, anneler günü, babalar günü, sevgililer günü gibi vesilelerle, sevginin ifadesinin bir tüketim yarışına dönüşmesinden de rahatsızım.
Her sevgi ilişkisi kendi ritüelini kendisi üretmelidir. Örneğin babaya olan sevgiyi ifade etmenin yolu, ona sadece parasal yönden kıymetli bir hediye almak olmamalıdır. Dinsel anlamda ritüelin amaçlarından birisi günahlardan arınmaktır. Sevgi ritüelleri ile sevgisizlikten arınarak benzer bir amacı yerine getiriyoruz.
Yeni yıl ve Ritüeller
Bir çizgi film olan Temel Reis’i bilirsiniz. Bir Amerikan yaratısı olan karakterin orijinal adı Popeye’dir. Temel Reis, sevgilisi Zeytin (Olive Oyl) bakımından rakibi olan Kabasakal (Mean Man) ile mücadelesinde konserve ıspanak yiyerek güçlenir. Çizgi filmin teması, özellikle konserve kutuda sunulan ıspanağın, Temel Reis’e güç katmasıdır.
Konunun arka planına baktığımızda; Temel Reis’in bir konserve ıspanak firmasının reklâmı olarak doğduğunu görürüz. Özetle; ıspanağın yararları adına yaratılan çocukça sempatinin altında bir firmanın tanıtım ve pazarlama stratejisi vardır. Konserve firması, deposundaki ıspanak stokunu satabilmek için insanları böyle bir sempati noktasından yakalamayı hedeflemiştir. Medya organlarının ve sinemanın etkisiyle Temel Reis sevgisi dünyaya yayılmış ve Amerikalı Popeye, konserve ıspanak ile özdeşleşmiş küresel bir figür olmuştur.
Küreselleşmenin etkileri arttıkça, başka ülke ve toplumlara ait alışkanlıkları daha fazla edinir olduk. Aslına bakarsanız, küreselleşmenin en net sonuçlarından birisi de, yerel ve ulusal kültür farklılıklarını ortadan kaldırarak, ekonomisi ve yayılmacı gücü gelişmiş ülkeler lehine bir kültür aynılaşması yaratmasıdır. Sevgililer Günü veya Yılbaşı gibi kutlamalar, başka kültürlerden edindiğimiz unsurlardan bazılarıdır. Yine Noel Baba, yılbaşı çamı veya yeni yıla girerken kırmızı don giymek, akla ilk gelen örnekler olarak verilebilir. Bu örnekleri, kimi zaman kendi gelenek ve alışkanlıklarımızla bitiştirdiğimiz de bir başka gerçektir.
Yeni Yıl ve Kırmızı Don
Özellikle son yıllarda yılbaşında kırmızı don giymenin uğurlu olduğu ve şans getirdiği yönündeki bir inanç toplumumuzda yayılmaya başladı. Belki de haksızlık etmemek için toplumun tüketime yatkın bir kesiminde demeliyim.
Çoğu zaman olduğu gibi; kırmızı don giymenin neden uğurlu kabul edildiğini kendimize sormamışızdır. Bu da, Temel Reis’in konserve ıspanaklarını andırır bir hikâyedir. Kırmızı donun uğuru, aslında 1956 yılında iflas etme noktasına gelmiş olan iç çamaşırı satıcısı Henry George’un kurtuluş hikâyesidir. Çamaşır deposu uzun süredir satılmayı bekleyen kırmızı donlarla dolu olan George, mallarını satmak için bir strateji geliştirmeye karar verir. Kolayca satılan beyaz ve siyah çamaşırlara karşılık kırmızı donları da satabilmek için satıcılarına, yaptıkları tanıtım ve pazarlama çalışmaları sırasında kırmızı don giymenin şans getirdiğini söylemelerini öğütler.
George’un yaklaşımı gerçekten ilgi görür. Yılbaşına doğru kırmızı don stokları erir. Böylece ABD’de yılbaşında kırmızı don giymenin şans getireceği yönünde bir inanç oluşur. Bu ülkede yapılan kamuoyu araştırmalarına göre; geçen yıl yılbaşında kadınların yüzde 89’unun kırmızı don giymeyi tercih ettiği anlaşılmış. Geçtiğimiz yıllardan birinde Türkiye’de yaklaşık 1,5 milyon adet markalı kırmızı don satıldığı tahmin ediliyor. Kırmızı donun yarattığı albeninin, çeşitli kırmızı iç çamaşırı satışlarını artırdığı da söyleniyor.
Gördüğünüz gibi; kırmızı don merakının arkasında, satıcının para kazanmasının ötesinde bir uğur ve şans yok. Ama insanlar, zor yaşam koşullarını kırmızı don giymek gibi kolay yollarla aşmaya çalışıyorlar. Kırmızı donun yararının ise kime olduğu ortada.
Simgeler, Ritüeller
Yeni yıl veya kırmızı don… Her ikisi de, temposu giderek yükselen tüketim çılgınlığının birer göstergesinden başka şeyler değil. Artık kültür ve inanç değerleri bile, ticarî faaliyetler üzerine kurgulanıyor. İnsanî anlam ve değerlerin yerini, ekonominin para kazanma kurallarının önerdiği yeni türden simgeler alıyor. Sevgimizi göstermek için Sevgililer Günü’nde pahalı hediyeler almaya çalışıyoruz. Doğum günleri bir para yutma mekanizması haline dönüşüyor. Yılbaşında kırmızı dona şans getirecek diye bir sürü yatırım yapıyoruz. Farkında mısınız; kazanma hırsı ile tüketime yönlendirme, hepimiz için yeni ve sanal bir dünya tanımlıyor. Ve biz de kolayca bu dünyaya uyum sağlıyoruz.
Bu yazıyı bir yılı bitirmenin yaklaştığı bir günde yazıyorum. Siz ise belki de yeni bir yılın ilk günlerinden birinde okuyorsunuz. Bu basit durum, kimi zaman gözümüzden kaçan bir olguyu ortaya koyuyor. Her son bir başlangıçtır. Yaşam kendi boyutunda –bizim özel bakışımızdan bağımsız biçimde– durmaksızın akıyor. Evrende bilebildiğimiz yaşamın özünde başlangıçlar ve sonlar yok. Onlar bizim algı modelimizin ürettiği duraklar… Son dediğimiz hangi duraktan sonrasının olmadığını kanıtlayabiliriz? Önemli olan, kendimizce koyduğumuz bu duraklar karşısında duruşumuz ve bakış açımız…
Evrene ve yaşama karşı duruşumuzda önemli bir noktayı yitirmememiz gerekiyor. Sevgiler, nefretler, ilgiler ve kayıtsızlıklar yaşamı algılama, anlamlandırma ve cevap verme tarzımızdan kaynaklanıyor. Bir başka deyişle; yaşamın algılanmasında ve anlamlandırılmasında durduğumuz noktayı ve bakış açımızı biz belirliyoruz. Bazı inançlar, ideolojiler ve söylemler bu duruş hakkında kulağımıza bir şeyler fısıldasa da; asla tek bir kural veya vazgeçilmez yöntem yok. Her bireyin yaşamsal farkındalığı ve bilinci geliştirmesi –çevre şartlarıyla birlikte de olsa– kendisinin ürettiği bir model…
Doğum ve Ölüm
Her yıl sonu yaşlanmış bir yılı tarihin derinliklerine gönderiyoruz. Yeni bir yılı ümidin, karamsarlığın ya da kayıtsızlığın ufkunda yaşamaya başlıyoruz. Yılları bile insan yaşamı gibi algılıyoruz. Yaşama başlangıçlar ve sonlar koyma tarzımıza uygun biçimde insan doğuyor, yaşıyor ve ölüyor. İnsan doğum denen olayla yola çıkıyor. Ölümle yolun bittiğini varsayıyoruz. Gerçekten yol ölümle bitiyor mu? Tarihe ve sanata mal olmuş ölümsüzlük hasretimiz, ‘başlangıçlı ve sonlu’ algı modelimize rağmen yaşamın sonsuzluğuna işaret etmiyor mu?
Zihninizi bir yoklayın. Şu an artık fiziksel olarak aramızda olmayan insanlarla ilgili ne çok anı ve izlenim var yaşamımızda. Gözlerimizi kapatıp o anları dejavu gibi yeniden hissetmek mümkün; çünkü olanlar bizim yaşamımıza varlıklarıyla anılar, anlamlar ve değerler kattılar. Onlarla değiştik, dönüştük, evrimleştik, büyüdük. Bu insanlar bugün fiziki olarak aramızda olmasalar da düşünsel ve duygusal yaşamımıza olumlu veya olumsuz katkılarıyla yaşıyorlar. Sonuçta; kısa sayılabilecek fiziki yaşam sürecimizi farklı hale getiren bizim kendi yaşamımızı ve çevremizdeki hayatları anlamlandırmamız… Yaşam çevremizdeki canlılara –ve tabii ki yaşam çevresinin kendisine– yüklediğimiz anlam ve değerlerle ömür denen basit görünümlü yolculuğu daha farklı hale getiriyoruz.
Yeni Yıl, Yeni Şans
Hepimizin yaşama mutluluk anları ile dolu değil. Acılara uğramış olanlarımız var. Bu gerçek, gelecek yaşama karşı umutsuz ve kayıtsız olmamız sonucunu doğurabiliyor. Ama genelde her yeni yılı yeni şanslar ve fırsatlar ihtimali olarak algılamayı seviyoruz.
Yaşamın en ilginç ve –bence– güzel yanlarından birisi geleceğin bilinemezliklerle dolu olmasıdır. Bilinemeyen geleceğe meydan okumayı seviyorum bile denebilir. Tahmin etme konusunda ne denli başarılı olsak da geleceğin gelişmelerini bilebilmek mümkün değil. Bilinmeyene endişe, korku, karamsarlık veya umutsuzlukla bakmak yerine geleceği fırsat ve şans olarak değerlendirmeli. Şans ve fırsatlar her zaman yaşamın içindedir. Özellikle fırsatların onları karşılamaya ve yakalamaya hazır kişilere görünür olduğunu unutmamak gerekir.
Zamanın Ruhu
Bazı anlarda zamanın ruhu bir olumsuzluklar sarmalına takılıp kalıyor. Her an, aynı zaman olmayabiliyor. Kimi durumlarda sanki esin ve anlam pınarımız kurumuş gibi bir çöl ortamında buluyoruz kendimizi. Çölden tekrar yeşilliğe ve suya yürümek, cesaret ve azim gerektiriyor. Gayret etmeden, emek vermeden ve ısrarlı olmadan, içinde düştüğümüz umutsuzluk ve anlamsızlık kuyusundan çıkamıyoruz. Nitelikli insan odur ki; böyle zor bir durumda başını göğe kaldırıp ışığı görebilir ve ona ulaşmak için gayretli ve azimli olur. İyi insan odur ki; kendini bir kuyuda hissedenin ışığı görmesini sağlar ve ışığa ulaşmak için onu yüreklendirir.
Bakış açısı, insanın zenginliğidir. Bakış açısı, insanın bilgi ve deneyim birikimi ile bunu özümleme başarısının bir ifadesidir. Bakış açısı, sıradanlıkla bilgelik arasındaki uzun yolu ölçü göstergesidir. İnsana ait değerler terazi ile tartılmaz ama kendimize örnek olarak seçeceğimiz kişilerin belirlenmesinde bakış açısı önemli ipucu sağlar; çünkü bakış açısı, değerli bir taşın güneş altında gözlerimizi alan ve “Ben buradayım” diyen ışıltısı gibidir. Yeni bir yıla umutla bakalım.
Yeniden Başlamak
Artık Batıda kabul görmüş, pek çok ülkede uygulanan güneş takvimiyle yeni bir yıldayız. Zaman (nasıl bir şey ise o) kendi akışı içinde dur durak demeden ilerliyor. Bir yılın bittiği, yenisinin başladığı ise bizim varsayımımızdan başka bir şey değil. Sonlarla ve yeni başlangıçlarla düşünebilmek belki de bize kolay veya heyecan verici geliyor. Yaşamı daha iyi kavrayabilmek, öngörebilmek ve planlayabilmek için onun akışına duraklar, esler ve işaretler koyuyoruz.
Yeni bir başlangıç, yaşamımızı gözden geçirmek ve önümüze yeni hedefler koymak için iyi bir fırsat olabilir. Eğer ayırabileceğimiz kısa bir zaman dilimi olabilirse 1 Ocak ile gelen yeni döneme yeni hedeflerle bakmayı, önümüze yeni hedefler koyarak bu yeni yılı kazanmayı düşünebiliriz.
Örneğin yeni yılda yeni iş hedeflerimiz olabilir. İnsanlarla olan ilişkilerimizi daha etkin ve verimli hale getirebiliriz. Eğlenmek, dinlenmek ve yaşamdan tat almak için yeni vesileler öngörebiliriz. Sosyal bir yaşamın ya da bugüne kadar olandan farklı sosyal etkinlikler içinde olmayı düşünebiliriz. Yaşamın giderek daha hızlı değişmekte olduğunu göz önünde bulundurarak yeni eğitim hedeflerimiz olabilir. Maddi eksikliklerimizi tamamlama konusunda yeni çabalarımızı planlayabiliriz. Kişisel gelişimin günümüzde yeni avantajlar kazandırdığını öngörerek kişiliğimizi ve kimliğimizi geliştirici etkiler yaparak etkinlikler hedefleyebiliriz. Ruh ve beden sağlığımız konusunda bu yeni dönemde daha özenli, daha ilgili olabiliriz. Bunların hepsi yapabileceğimiz şeyler...
Kendi Tarihinize Bir Satır Daha Yazın
Bu yıla kişisel tarihinizi yazdığınızı düşünerek başlayabilirsiniz. Örneğin 20xx öyle bir yıl olabilir ki, bu yıl içinde başardıklarınız, başladıklarınız ve terk ettikleriniz tarihinize bu yıl kaydı ile düşülebilir.
“Yeni işimi 20xx’te planlamış ve kurmuştum” diyebilirsiniz. “20xx yılı benim siyasete girmeye karar verdiğim ve bu konuda ilk girişimleri yaptığım yıldı” diye anlatabilirsiniz ilerleyen dönemlerde. 20xx’te ilk kez gerçek anlamda âşık olacaksınız belki de. Veya aşkınız büyüyüp derinleşecek, geleceğe kök salacak. Müstakbel çocuklarınıza ve torunlarınıza “Annenizle (ya da babanızla) 20xx yılında tanışmıştık” diye anlatacağınız günlerin keyfiyle bu yıl daha duygusal ve daha girişimci olabilirsiniz.
Zamanı Eğlenceli ve Yararlı Hale Getirin
İlk, orta ve lise öğrenimim sırasında tarih ve coğrafya derslerini pek sevmediğim yıllar olmuştu. Belki de bu derslerin bize aktarılmasında bazı sorunlar vardı. Ama bu konuları ilerleyen yıllarda bir boş zaman eğlencesi haline getirdiğimde sevmeye başladım. Pikniğe gitmekten hoşlanmadığım halde hafta sonlarımı tarihi ve kültürel alanları ziyaret edip, oralara ilişkin tarihi öğrenmeye çalışarak geçirmeye başladım. Farklı coğrafi bölgeleri gezip tanımayı sever oldum. Siz de bu dönem yaşamınızı daha eğlenceli hale getirecek etkinlikler öngörebilirsiniz. Dünya’da merak edilecek, öğrenilecek o kadar çok şey var ki...
Yaşadığımız yakın çevrede bilmediğimiz, görmediğimiz ne kadar önemli tarihi, coğrafi, ekonomik ve sosyal değerler olduğunun genelde farkında değiliz. 20xx yılında kentimizi, bölgemizi, ülkemizi daha iyi tanımak için gezi fırsatları yaratabilirsiniz. Bu ve başka vesilelerle olmuş anılarınızı yazmayı neden düşünmeyesiniz?
Yapılmayı Bekleyen Çok Şey Var
Bu yıl neler yapabileceğiniz konusunu bir beyin fırtınası ile ele alın. Yapabilecekleriniz o kadar çok ki... Yeni bir dil öğrenebilirsiniz. Seramik veya ahşap kursuna gidebilirsiniz. Yeni bilgisayar programlarının kullanımını öğrenebilirsiniz. İçiyorsanız bu yıl sigarayı bırakabilirsiniz. Unuttuğunuz yakınlarınızla yeniden iletişim kurabilirsiniz. Bu yıl sizin için insanlara iyi davrandığınız ve gülümsemeyi öğrendiğiniz bir yıl olabilir. Duygularınızı özgürleştirip âşık olmayı, sözlenmeyi, nişanlanmayı ya da evlenmeyi düşünebilirsiniz. Yaşam tüm zorluklara rağmen devam ediyor. Akıllı seçimler yapıp bunlara duygularını katabilenler her şart altında mutlu olabiliyor. Akıl ile duygular uyumlu biçimde el ele verebildiğinde önünde hangi engel durabilir ki?
Dünya ve yaşam, değil bir köşe yazısına kitap ciltlerine sığmayacak zenginlikte. Ama herkesin kendi zenginliklerini kendisinin keşfetmesi koşulu ile... İyi olun. Mutlu olun. Dünyada giderek azalan sevgi birikimi sizin duygularınızla zenginleşsin.
Gürcan Banger
Comments