top of page

Yalnızlık, Sevgi ve Konfor Bölgesi

  • Yazarın fotoğrafı: Gürcan Banger
    Gürcan Banger
  • 29 Nis 2020
  • 5 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 7 May 2020


Son zamanlarda yalnızlık üzerine ilk akla gelenler, bir eş veya karşı cinsten arkadaş bulmak üzerine adeta kilitlendi. Bir ailemiz ve çok sayıda arkadaşımız varken bile kendimizi yalnız hissedebileceğimiz fikri üzerine vurgu yapmıyoruz. Bir kişinin bir eşi, bir arkadaşı, bir can dostu olması fikrine, hiç kuşkusuz katılırım. Ama yalnızlık duygusunun altındaki bazı sosyal ve psikolojik faktörlere bir göz atılmasını da yararlı buluyorum. Eğer kişi, “Ben madem güzel özelliklere sahibim, o halde neden yalnızım” diye sormaya başladığında, bu faktörleri ciddiyetle incelemek daha da önem kazanır.

Yalnızlıktan şikâyet ediyorsanız, öncelikle bir ‘yalnızlık sever’ olup olmadığınızı iyice anlamanız gerekir. Bazı insanlar kendileriyle olan iç konuşmalarını öyle bir noktaya getirirler ki, dertleşmek, sorunları paylaşmak için bile bir yaşam arkadaşına ihtiyaç duymazlar. Bu ‘ihtiyaç hissetmeme’ durumunda bir arkadaşınızın olup olmaması fazla önemli değildir. Siz yalnızlığı sevmektesinizdir ve bu nedenle şikâyet hakkınız da bulunmamaktadır.

Bir de, şu ünlü ‘aranan insanın bulunamaması’ tezi var. Pek çok kişi, aradığı özelliklere sahip bir yaşam arkadaşı bulamamaktan şikâyet eder. Kabul ediyorum; bütün eş, sevgili veya dost olabilecek ‘iyi’ insanlar sizden öncekiler tarafından kapılmıştır ama yine de bu, yapılabilecek bir şeyler kalmadığı anlamına gelmez. Ayrıca sizin ‘dört dörtlük iyi’ olduğunuzu ve ötekilerin sizden daha ‘kötü’ olduğunu kim söyledi ki? Belki kendinizi biraz yakından dinlemek ve incelemek, bazı fikirlerinizin yeni ilişkilerin önünü tıkadığını ve bu nedenle seçim yapmakta zorlandığınızı gösterebilir. “Bu, iyi değil” demeden önce “Ben yeterince iyi miyim?” diye yeniden sorabilirsiniz kendinize.

Bir de; daha önce elini sıcak sobaya değmiş olanlar var. Eğer geçmişte evlilik, arkadaşlık gibi olumsuz bir ilişki yaşamış isek ikinci kez girişimde bulunurken geçmişin acı izlerini silebilmek gerekir. Bu bağlamda size söyleyebileceğim en önemli yaklaşım, yaşamınızın öncelikle size ait olduğu ve yaparak veya yapmayarak kaybettiklerinizin de sizin kayıplarınız olduğudur. Tüm beklenmedik olasılıklara karşın güneş, doğudan doğmakta ve her an yaşam devam etmektedir. Yitirdiğimiz anları geri kazanmak mümkün değildir. Bugünkü zamanı, geleceğe depolamanın mümkün olmadığı gibi…

Ah, şu işkolikler yok mu? O kadar çok işleri vardır ki, ancak ‘teneffüslerde’ yalnızlıktan şikâyet etmeye zamanları kalır. Bana kalırsa; işkoliklerin yalnızlıktan şikâyetlerinin altındaki temel neden, zamanı ve kaynakları planlamadaki beceriksizlikleri olsa gerek. Her zaman arkadaşlığa, dostluğa, sevgiye ve aşka zaman vardır. Önemli olan onu ciddiye alıp emek verebilmektir.

Bir de; yalnızlığı bağımsızlık sananlar var. Bu yanılsama, bir gerçek olabildiği gibi bir derin duygusal yalnızlık gerçeğinin kamufle edilmesi de olabilir. Doğru bir ‘karşılıklı hukuk’ üzerine oturtulmuş birlikteliklerin bağımsızlığı engelleyeceğini söylemek haksızlık olur.

Aşkı Aramak


Pek çoğumuz duygusal hayaller kurmayı severiz. Hayalin tatlısı da aşk, sevgi, heyecanlı ve mutlu bir ilişki üzerine olanıdır. Hayal kurmak, çok hoş bir gönül sarhoşluğudur. Ama ne yazık ki, aşkı gönül kapımıza getirecek olan hayaller değildir. Aşk için hayalden öte, emek vermek gerekir.

Aşk arayışı, sevgi beklentisi kimi zaman kişiyi karamsarlığa sürükler. Çevrede mutlu ilişki örnekleri görmek ama kendi duygularının karşılık bulmadığını fark etmek, kişiyi bir olumsuzluk ve panik ortamına savurabilir. Ama ne yazık ki, olumsuz bir ruh hali içinde olmak, ancak kişiyi sevgi ve ilişki ortamından ve olasılığından uzaklaştırır.

Sağlıklı bir ilişki ve kişiye yaşam sevinci veren bir aşk için öncelikle insanın kendi ayakları üzerinde dingin olabilmeyi becermesi gerekir. Aşk, bir sevgisizlik ilacı değildir. Geçmişten taşıdığınız rahatsızlıkları aşk ile tedavi edemezsiniz.

Gerçek aşkı arayan kişinin önce kendinin farkında olması gerekir. Devamla; aşkı ne amaçla aradığının bilincine varması önemlidir. Kişi, ne istediğini bilmeden yönlenemez. Kimi zaman zor ve dikenli olabilen aşk yolunda yürüyebilmek için onu gerçekten istemek, bu nedenle de sabırlı ve azimli olmak gerekir. Buna, aşk kararında olmak gereklidir de diyebiliriz.

Aşkın yolunu kesen rahatsızlıklardan biri yalnızlık hastalığıdır. Çevremizde yalnız yaşamayı alışkanlık haline getirmiş kişiler görürüz. Onlar açısından aşk, yalnızlığın keyfinden vazgeçmek demektir. Bir türlü aşkın mı, yalnızlığın mı daha keyifli olduğuna karar veremezler.

Aşk, bir ilişkidir. Bir ilişki ise yaşamı bir başka insanla paylaşmak demektir. Eğer duyguları paylaşmanın size kazandıracağı sevinçlere olduğu kadar yaratacağı olası yorgunluk ve üzüntülere hazır değilseniz, adımınızı atmadan durumu bir kez daha gözden geçirmenizi öneririm.

Aşk, bir süreçtir. Onu yaşarken siz de, sevdiğiniz insan da birlikte değişirsiniz. Aşkı yaşamanın keyfi de zaten bu değişim ve ilerleme sürecinin içinde bulunmanın lezzetidir. Aşka, ne kazanıp kaybedileceği hesabı ile yaklaşılmaz. Aşk kısa sürede bitebilen veya bir ömür boyu sürebilen bir duygu fırtınaları serüvenidir. Bu serüveni keyifle yaşayabilmek için kalbin bu serüvene her yönden hazır olması kadar bu serüveni yaşamayı istemek gerekir. Her nasıl yaşanacaksa ve ne kadar sürecekse…

Aşk, kararlılıktır. Belki de bu duygusal yürüyüşte en önemli özelliklerden biri budur. Kararsız kişiler, bu yürüyüşte yalpalarlar. Yalpalama ise duyguların zedelenmesine, aşk odağının kaybedilmesine ve devamla duygusal yabancılaşmaya yol açar. Özetle; ne istediğinizi bilmelisiniz. Onu istemelisiniz. Eh, biraz da emek vererek şansınızı kendiniz yaratmalısınız.

Konfor Bölgesi


Alışkanlık ve sıradanlıklarla içi içe yaşıyoruz. Bunları öylesine özümsemişiz ki çoğu zaman bu rutinlerin farkında bile olmuyoruz. Kahvaltı biçiminden gidip geldiğimiz yola kadar aynılıklar ve tekrarlar tüm yaşamımızı sarmış halde. Bazılarını sadece ezberlediğimiz için öyle yapıyoruz. Kimilerinde ise yaşadığımız çevrenin ve buna bağlı kültürün etkileri var. Bunlara dayalı, korkular ve çekincelerle sınırlanmış bir bölgede yaşamayı tercih ediyoruz. Bunların tümü kişi olarak ‘ben’ için adeta bir ‘konfor bölgesi’ oluşturuyor.

Kendi çevremize yaptığımız –konfor bölgesi kabul ettiğimiz– dört duvar tutukevinden kurtulmak gerekir mi? Eğer insan olmanın farklı lezzetlerini yaşamak istiyorsak konfor bölgesi dışındaki deneyimleri tanımak ve sınamak durumundayız. Sınırları alışkanlık, sıradanlık ve korkularla belirlenmiş bir bölgede kalarak yenilikçi ve yaratıcı yönlerimizi geliştirmemiz mümkün değil. Mevcut kalıplarımızı kırmak hem profesyonel hem de kişisel yaşamın daha üst düzeylerine ulaşmak için gerekli gücü, sağlamlığı ve güveni biricik yoldur.

Yeni ve yaratıcı olanı yakalamak veya yaratmak ancak konfor bölgesinin dışında gerçekleşebilir. Rutine takılıp kalmak yaratıcılığın yitirilmesine neden olur. Yenilikçi ve yaratıcı olabilmek için yeni şeyler denemek –öncelikle denemek, şeylere farklı şekilde bakmak, onları farklı görebilmek ve yaşamın parçalarını birbirine farklı biçimlerde eklemleyebilmemiz gerekir.

Pek çoğumuz bunları düşünce olarak bilir. Öyleyse uygulamaya geçmekte neden isteksiz veya uygulamada başarısız oluyoruz? İlk muhtemel neden değişim, dönüşüm veya yeni deneyimler sırasında başarısız olup yakın ve uzak çevremizde olumsuzlanma, ayıplanma veya dışlanma korkusudur. Hâlbuki korkulardan korkusuzluğa terfi etmek kişisel gelişimin ve değişimin ilk adımıdır. Yenileşme girişiminin ilk adımlarında ürkek olmak son derece olağan bir durumdur; yol aldıkça bunlar daha kolay ve rahatlatıcı hale gelecektir. Sonuçta kişisel rahatlık bölgemizi genişletmiş ve yenilemiş olacağız.

Sıradanlık, alışılmışlık ve korkularla sınırlanmışlık olarak tanımlayabileceğimiz konfor bölgesinden çıkabilmek için neler yapabiliriz? Konfor bölgesinden çıkış alıştırmalarını düzenli olarak yapmak birinci kuraldır. Kişi yenilikleri denemekte kendini daha rahat hissettikçe çekinceleri azalacak ve yeni deneyimlere karşı daha cesur ve güvenli olacaktır. Konfor bölgesinden dışarı doğru yeni bir deneyim alıştırması, önceki ezberin veya alışkanlığın bir anda kapı dışarı edilmesi anlamına gelmez. Bazı değişimleri küçük ve istikrarlı adımlar halinde gerçekleştirebiliriz.

Konfor bölgesinin sınırlarının büyük oranda korkularla örülmüş olduğunu söylemiştim. Yeni bir şey denemenin korkusundan sıyrılmanın yollarından biri bizi engelleyen korkuya farklı şekilde bakmayı başarmaktır. Örneğin iş dünyasından riskler ve tehditler aynı zamanda yeni kazanç fırsatlarıdır. Kişisel yaşamda da buna benzer bir durum olduğunu söyleyebiliriz. Korkularımız yeni deneyimler başarmak için heyecan ve fırsat kaynağı olabilir. Olumlu bakış açısından korkularımıza yaklaştığımızda hem bunları aşabilir, hem de bu sayede yeni kişisel gelişim kazanımları elde edebiliriz.

Yaşam dediğimiz ekosistem; riskler, tehditler, fırsatlar, kendi güçlerimiz ve engelleyici güçler gibi farklı aktörlerden oluşur. Dolayısıyla her yaşamsal faaliyetimiz aynı zamanda bu ekosistemdeki aktörlerin bazılarına meydan okuma anlamına gelir. Eğer meydan okumaları yaşamımızın heyecanları, çeşitlilikleri ve haz kaynakları haline dönüştürürsek korkularımız yenip aşabileceğimiz rakipler durumuna dönüşür. Meydan okumalar hazların kökeninde yer alan hormon üretmenin önemli yollarından biridir. Yaşamdaki haz miktarını, sıklığını ve toplamını artırmak bizi daha mutlu bir insan haline getirir.

Eğer bir yaşamsal misyonumuz yoksa neyi neden yaptığımızın da bir anlamı olmaz. Önümüze yaşamımıza ilişkin bir misyon ifadesi koyduğumuzda alışkanlıklara, sıradanlıklara ve korkulara meydan okuma daha anlamlı hale dönüşür. Varım, yaşıyorum ve buradayım. Bunun doğup büyümekten, farksız biçimde yaşayıp unutulmak üzere ölmekten daha başka bir anlamı olması gerekir. Bunu ancak bir kendimiz bilinçli çabamızla sağlayabiliriz.

Bazıları var ki, sevgiyi ve aşkı arıyor. Kimileri de ‘aşk’ dediği konfor bölgesinin peşinde…


Gürcan Banger

Comentarios


Post: Blog2_Post

Subscribe Form

Thanks for submitting!

©2020, Duygu Güncesi tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page