top of page

Gelecek, Bir Mutluluk İhtimalidir

  • Yazarın fotoğrafı: Gürcan Banger
    Gürcan Banger
  • 29 Nis 2020
  • 6 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 7 May 2020


Evren belki de asla tamamını öğrenemeyeceğimiz kadar büyük; insan da bu bilinmeyen içinde –en azından şimdilik– bir kara delik olmaya devam ediyor. Bir yandan evreni, diğer yandan insanı tanımaya, öğrenmeye çalışıyoruz. İnsan çok faktörlü, farklı yönleri olan bir canlı türünü temsil ediyor. Bazen öyle olaylara tanık oluyoruz ki; insanın karakterinin en az sosyal kültür kadar genetik özelliklerle belirlendiğine işaret ediyor. İnsanın karakterinin oluşumu konusunda yapılan araştırmalar, bedenin anne rahminde oluşması ile biçimlenmeye başladığını ifade ediyor. Bu oluşumda bebeklik ve çocukluk süreçlerinin de önemli ve kalıcı etkileri var. İlerleyen yıllarda yaşanan olumlu ve olumsuz olaylar insan karakterini bir özellikler dizisine dönüştürüyor; aralarında bazıları olumsuz olabilen kalıcı karakter özellikleri yaratıyor. Daha sonra farkındalıkla ve bilinçle veya destek alarak insanın ruhsal yapısında değişimler sağlanması kısmen mümkün olabiliyor. Olumlu olmak, kolay olmasa da, her yaş ve deneyim döneminde öğrenilebilir bir nitelik…

Farklı Bakabilmek


Olaylara ve kişilere farklı açılardan bakabilmeyi başarmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Bu, öncelikle niyetle, iyi niyetle ilgili bir şey… Korkularımız, alışkanlıklarımız ve kolaycılıklarımız genelde bizi sabit bir yaşam anlayışına kilitlerler. Olumlu veya olumsuz; yaşadığımız olaylara, deneyimlere birer ders olarak bakıp onlardan yaşam düsturları çıkarmayı denemek, bize farklı bakabilme yeteneğini kazandırır. Böylece yaşama karşı daha bilinçli biçimde zihnimizi olumlu yönde kurgulayabiliriz.

İnsan, yalnız çevresiyle iletişim kurmaz. Özellikle yalnız kaldığında, kendiyle iç konuşmalar yapmayanımız yok gibidir. Bu iç iletişim anlarında o gün gelişen olayları, çözmemiz gereken sorunları zihnimizde gözden geçiririz. İç konuşmada önemli olan, bu iletişimden olumluluklar üretip kendimizi sağlıklı bir yola sevk edebilmektedir. Kendimizle olan bitmez tükenmez, dağınık ve negatif iletişimi dışlayıp sağlıklı iç konuşmalar yapabildiğimizde bunun yaşamımızın her anına ve noktasına olumlu yansıdığını neşeyle gözlemleriz. Doğru iç konuşmalar, zihinsel ve duygusal sorunlardan kurtulmamızı sağlar.

Değişim


Değişim ciddi bir süreçtir. İnsanın kendi değişimi için zaman ayırması gerekir. Bu seçimin bilinçli olarak yapılması bize sorun çözme işlerinde deneyim kazandırır. Örneğin her sabah o günü nasıl daha olumlu kılabileceğiniz üzerinde birkaç dakika düşünüp akıl yürütmenin yararlarını tüm günü keyifle geçirerek yaşayabilirsiniz. Hiç kuşkusuz, farklı bakış açısından bunun aksi de doğrudur; olumsuz kurgularla başlayan bir gün muhtemelen sevimsiz olaylara gebe olabilecektir. Olumsuz bakış, negatif sonuçlar getirir. Sabah saatlerinde o günü olumlu yaşamaya hazırlanmak için ayrılan bir dakika, size neşeli, enerjili, eğlenceli ve başarılı bir tam gün olarak döner.

Her birimizin alışılmış davranışları var. Öyle ki, çoğu zaman bir durum karşısında ezberlenmiş gibi tepki veririz. Hatta bu, bizim için bir davranış modeli haline gelmiştir. Bu modeli değiştirmek üzere önce onu fark etmemiz, sonra sorgulamamız, uzunca bir süredir çözemediğimiz sorun ve sıkıntıların aşılması için bir başlangıç noktası olabilir. Bunu başlatmak için alışılmış düşünme ve davranma şeklimizi gözden geçirmek amacıyla birkaç dakika ayırabiliriz. Örneğin artık kendimizi, her zaman yaptığımız gibi olumsuzlukla eleştirerek, beğenmeyerek ve kötüleyerek değil, belki biraz şımartarak, kendimize biraz pozitif imtiyaz tanımayı deneyerek başlayabiliriz. İnsan, abartmamak koşuluyla, kendisini sevmeli ve kendisi için bir şeyler yapmalıdır.

Yaşamımızı çekilmez kılan unsurlar arasında geçmişte yaşadıklarımızla ilgili pişmanlıklar önemli bir yer tutar. Çoğu durumda bu olumsuzluklara ah vah etmekten bugünü yaşamayı başaramayız. Bugünü yitirmek ise ardından yarını da kaybetmek anlamına gelebilir. En kısa sürede geçmişteki pişmanlıklar ile hesaplaşmamızı bitirip bugünü yaşamaya ve olumlu olmasını dilediğimiz bir geleceğe hazırlanmaya başlamalıyız. Geçmişi değiştiremezsin; ama geleceğin senin zihninde ve ellerinde olma ihtimali hâlâ var.

Mutluluk Nedir?


Mutluluk nedir? Herkes mutlu olmayı istiyor, ama bir soruşturma yapsak muhtemelen ortak bir tanımlamaya ulaşamayız. TDK Sözlüğü, mutluluk için “bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu” şeklinde bir tanım veriyor. Okuduğumuz ilk anda kendimizi tanımsızlıktan kurtulmuş gibi hissediyoruz. Tanımı biraz didiklediğimizde sorunların ortadan kalkmamış olduğunu görüyoruz. Örneğin özlem denen ‘şeyin’ herkese göre değişiyor olması kafamızdaki soru işaretlerinin sürmesine neden oluyor. Ama Sözlük’te verilen tanımı sorgulamak değil; ama tanımda yer alan “eksiksizlik”, “süreklilik”, “ulaşmak”, “kıvanç durumu” gibi kavram veya sözcükler aydınlanmamız açısından sanki daha fazla açıklanmaya ihtiyaç duyuyor. Bunlara herkese uyacak biçimde ve 2+2’nin 4 ettiği gibi tartışmasız bir çerçeve çizmek kolay görünmüyor.

Bir arkadaşınıza yeni yıl gibi yeni bir başlangıçta ne ümit ettiğini sorduğunuzda, alacağınız cevaplardan birisinin ‘mutluluk’ olması muhtemeldir. Özellikle sevgi yoksunluğu yaşayan insanlar için mutluluk ile sevgiyi eşlemek son derece kolaydır. Yoksulluk veya finansal zorluklar yaşayanlar için ise mutluluk daha iyi maddi şartlara ulaşmak olabilir. Sağlık sorunları yaşayan bir kişi iyi duruma ulaşmayı kendisi için mutluluk olarak tanımlayabilir. Yaşamı hazlar cinsinden tanımlayan bir başkası için ise mutluluk tüketim odaklı olabilir.

Bazı ‘bilgeler’, mutluluğu acılara ve yaşamın zorluklarına katlanarak ‘gerçeği’ aramak olarak tanımlar. Bu tür bir yaklaşım, mutluluğu yaşamın bir amacı olarak ele alır. Diğer yandan mutluluğun yaşam amacı olması için sığ olduğunu iddia eden psikologlarla da karşılaşıyoruz.

Bu çeşitlenmeyi dikkate alan psikologlar (en azından bunlardan bazıları), mutluluğu muğlak (anlaşılması güç, karışık, çapraşık) olarak niteliyor. “Mutlu olduğumda, kendimi iyi hissediyorum” ya da “İyi hissettiğimde mutlu oluyorum; kalanın önemi yok” diyerek işin kolayına kaçabilirsiniz. Ama mutluluğa bir bilim veya akademik disiplin kuralcılığında yaklaşırsanız, sağlam tanımlara ve ölçme yaklaşımlarına ihtiyacımız olacaktır.

Farklılıklar, Karşıtlıklar


Eğer bir kavram konusunda çok farklı yaklaşımlar varsa, bu kavramı çerçeveleyen düşünsel alanda çok sayıda karşıtlık olması olağan karşılanmalıdır. Üzerinde tam ve açık olarak anlaşılmamış kavramlar üzerinden kurulan bir kavramın sağlam ve paylaşılır olması beklenmez. Benzer nedenlerle mutluluk tanımları da birbirleriyle kıyaslandığında farklılıklar ve / veya karşıtlıklar sergilerler.

Özetlediğim sorunların bir kısmını, mutluluğu eylem düzeyine indirgediğimizde gözlemek daha kolaydır. Her çözüm yeni sorunlara gebedir. Bu bağlamda mutluluğu yakalamak için yapılan girişimcilerin yeni zorluklara, sıkıntılara ve sorunlara yol açıyor olması şaşırtıcı değildir. Sanki mutluluk, onu yakalamak için verdiğimiz uğraşa orantılı biçimde bizden kaçıyor gibi görünür. (Ama gene de –insan olmanın bir ‘gereği’ olarak– onu kovalamaktan vazgeçmeyiz.)

Bir başka konu, mutluluğun kalıcı ve sürekli olmamasıdır. Onu yakalamak için ne denli çaba ve kaynak tüketsek de, ‘istediğimizi’ elde ettikten bir süre sonra ‘eski’ eksikli duruma geri döneriz.

Belki de mutluluk diye hedeflediğimiz durum, sadece bizim yarattığımız bir ‘fanteziden’, hayalden veya ‘senaryodan’ ibarettir. Aradığımız şey, gerçek dünyada olmayan, olmamış ve olmayacaktır. Mevcut durumumuzu doğru tespit edip niteleyemediğimiz için bizi bir ‘masal dünyasına’ dünyasına götürecek esrikliği arıyoruz. Kusurlu da olsa şimdi yaşadığımız dünyanın bize verdiği mutluluğu görmüyor olabilir miyiz?

Mutluluk arayışını abartmanın nedenlerinden birisi, içinde yaşadığımız kültürün bizi aşırı miktarda motive etmesidir. Hafif romanlar, ucuz aşk filmleri, pembe diziler ve ünlülerin dışa yansıyan yaşam tarzları kendi kendimize mutluluk çıtasını yükseltmemizi sağlıyor olabilir mi?

Yaşamı Mutluluk Olarak Anlamlandırmak


Olaylara ve kişilere farklı açılardan bakabilmeyi başarmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Bu, öncelikle niyetle ilgili bir şey… Korkularımız, alışkanlıklarımız ve kolaycılıklarımız genelde bizi sabit bir yaşam anlayışına kilitlerler. Olumlu veya olumsuz; yaşadığımız olaylara, deneyimlere birer ders olarak bakıp onlardan yaşam düsturları çıkarmayı denemek, bize farklı bakabilme yeteneğini kazandırır. Böylece yaşama karşı daha bilinçli biçimde zihnimizi olumlu yönde kurgulayabiliriz.

Biz dünya ile ve dünya bizimle yaşıyor. Diğer yandan dünyayı, ona bakış açılarımız anlamlandırıyor. Fakat zaman, bizim onu anlamlandırmamızdan bağımsız olarak kendince akıp gidiyor. Kendi bildiği gibi; bazen yavaş, bazen hızlı… Biz ise onu farklı şekillerde anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıyoruz.

Kutlama günlerini özel yapan bizim ona dokunma biçimimiz değil midir? Bu özel günlerde kendimize bakıp, dünyaya dokunuşumuza çeki düzen vermeye çabalıyoruz. Adına ne dersek diyelim diğerlerinden ayırarak adlandırarak anlamlandığımız günler o ana kadar olan yaşam tarzımızı yeniden gözden geçirip, çevremize ve yaşama daha olumlu bir bakış açısı geliştirmeyi güdüler. Kendimizi yeni ve taze ruhsal teşviklerle yaşama yeniden bağlamaya çalışırız. Anılardan ders çıkarıp gelecek için yeni kararlarla güç toplarız. Uzakları ve uzaklaşmışları yakın etmeye gayret ederiz.

Yaşama şöyle bir baktığımızda, zor bir mücadelenin sürdüğünü görmek zor olmuyor. Yaşam, her an giderek daha fazla çaba gerektiren bir yarışa benziyor. Bu koşuşturmanın adına rekabet diyerek kendimizi bu hızlı yaşama uyumlulaştırmaya çalışıyoruz. Uyum sürecinde daha güçlü olanlar, bu yarışta daha kolay yer alıyor. Güçsüzlerin daha yarışın ortalarında kaybetmeye mahkûm olduklarını fark ediyoruz.

Şans Var mı?


Eğer yaşadığımız olumlulukların bir kısmına şans dersek; tabii ki, şans ve şanslılar var. Bazıları için yaşam, sanki daha fazla fırsatlar sunuyor. Şanslıların yaşamına bardağın dolu tarafından baktığımızda, böyle yaşamlara gıpta ettiğimiz oluyor. Ama madalyonun her iki yüzünün de kendine özgü sorunları var. Bir hayal dünyasında yaşar gibi gerçekte yaşamda yer almak, pek mümkün değil. Acı ve mutluluk, sevinç ve keder, kazanç ve kayıp kolaylıkla bazı durumlarda aynı anda gerçekleşebiliyor. Yaşamın tonlarını ve renklerini görebilmek bizim elimizde. Yaşamın en zor anlarında bile yaşamanın tadına varabilmek, bizim kendi gücümüzle gerçekleştirebileceğimiz bir olgu.

Kendimize sormalıyız. Yaşama karşı niyetimiz nedir? Sıklıkla söylediğim gibi; yaşam, gerçek anlamda bir aynadır. Ona şikâyet ederek bakarsanız, o da sizden şikâyet eder. Böylece birlikte mutsuzluk sinerjisi yaratırsınız. Yaşama sevgi ile baktığınızda, tüm zorluk ve acılarına rağmen yaşam da size sevgi ile bakacaktır.

Anlam ve Öncelikler


Bazen yaşamı oluşturan nesne ve öznelerin anlam ve önceliklerini karıştırıyoruz. Araç olan ile amaç, birbirinin yerini alıyor. Mutlu olmayı amaçlarken, araçlara sahip olma fikrine takılıp kalıyoruz. Dünyanın anlamı nedir? Mutlu olmak mı, sahip olmak mı? Mutluluk, her zaman sahip olmanın doğal sonucu olmuyor.

Mutluluğu kabul edilebilir ölçüde coşkuyla, ama acıyı mutlaka akılla karşılamak gerekir. Yaşamın devam ettiğini ve her acının bir ders olduğunu iyi kavramalı insan. Sevilen bir kişinin kaybedildiği durumda, onu sevenlerin tepkilerini dikkatle izlerim. Ölümü bile saygı ve ağırbaşlılıkla karşılayan insanlara her zaman gıpta etmişimdir. Onların, ölümün sadece bir anın bitişi ve bir başkasının başlangıcı olduğunu iyi bildiklerini ve yaşama buna göre hazırlandıklarını düşünürüm.

Ne halde olursak olalım; yaşama bakışımızı değiştirebiliriz. Ama değişim de ciddi bir süreçtir. İnsanın kendi değişimi için zaman ayırması gerekir. Bu seçimin bilinçli olarak yapılması bize sorun çözme işlerinde deneyim kazandırır. Örneğin her sabah o günü nasıl daha olumlu kılabileceğiniz üzerinde birkaç dakika düşünüp akıl yürütmenin yararlarını tüm günü keyifle geçirerek yaşayabilirsiniz. Bunun aksi de doğrudur; olumsuz kurgularla başlayan bir gün muhtemelen sevimsiz olaylara gebe olabilecektir. Negatif bakış, negatif sonuçlar getirir. Sabah saatlerinde o günü olumlu yaşamaya hazırlanmak için ayrılan bir dakika, size neşeli, enerjili, eğlenceli ve başarılı bir tam gün olarak döner. Deneyin; deneyim değerlidir.

Gürcan Banger

Comments


Post: Blog2_Post

Subscribe Form

Thanks for submitting!

©2020, Duygu Güncesi tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page