top of page

Meddah, Siyaset ve Biraz da Anı

  • Yazarın fotoğrafı: Gürcan Banger
    Gürcan Banger
  • 30 Nis 2020
  • 4 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 7 May 2020


Galiba kişi, siyasete değindiğinde biraz “meddah” olması lazım… “Şimdi nasıl yani?” gibi şaşkınlık içeren soruları duyar gibiyim. Bildiğiniz gibi; meddah, geleneksel bir Türk eğlence sanatıdır. Meddah, taklitler yaparak, hoş hikâyeler anlatarak (tek kişilik tiyatro benzeri ortamda) halkı eğlendiren sanatçıdır. Diğer yandan aşağıda ifade edeceğim gibi; meddah, övmek fiilinden kaynaklanır. Bu nedenle; aşırı övgülerde bulunan kişiye de meddah denir.

Siyasetçilerin de böylesi övgüler düzen meddahları vardır. Muhabbetin bol olduğu kahvehane, meyhane ve benzeri yerlerde bunları sıklıkla görebilirsiniz. TV’lerin yaygınlaşmaya ve gazetelerin içerik kaybetmeye başladığından bu yana böylesi meddahları görsel ve yazılı basında sıklıkla görür olduk. Bu tür meddahın iyisi, siyasal yakınlık nedeniyle övgüler düzer. Kötüsü ise bu övgüler karşılığında “hakkı olan” maaşını tıkır tıkır alır. Memleketimizde her iki türü de ‘mebzul miktarda’ bulunur. Tabii ki; hısımlık, akrabalık, bozuk ruhsal yapı veya sadece “yalakalık” nedeniyle meddah rolüne soyunanları da bu vesile ile hararetle analım.

Meddah


Geleneksel Türk Tiyatrosu genelde sözlü kültür üzerine kurgulanmıştır. Kültürün yazılı ortama geçirilmesi ise tarihsel olarak çok eski değildir. Bu nedenle yazılı olmayan sadece gelenekten beslenen kaynakların tarihçesini belirlemek, çoğu kere imkânsız denecek kadar zordur. Geleneksel tiyatroya yönelik varsayımlar, efsanelerden yola çıkılarak ele alınır ve belgelendirmesinde güçlük vardır.

Meddah oyunları; halkın temel sorunlarını güler yüzlü hiciv anlatışıyla gündeme taşıyan, taklit yapma biçiminde icra edilen, müzik ve müziğe bağlı unsurlarla bütünleştirilerek belli bir metne bağlı kalmaksızın, doğaçlama gelişen oyun türüdür. Meddahlar, gelenekten gelen tekerleme biçimindeki söyleyişlere güncellik katarlar. Bugün günlük dilde kullandığımız pek çok ifade, geleneksel Türk Tiyatrosu’nun mirasıdır. Bu nitelikleriyle meddah, Türk insanının seyirlik ihtiyacını uzun yıllar karşılamışlardır.

Yukarıda değindiğim gibi; methetmek fiilinden gelen meddah sözcüğü; “methedici, övücü” anlamlarını taşır. Çok öven, meth eden anlamında kullanılan meddah sözcüğüne, eskilerde “Peygamberin övücüsü” anlamının da yüklendiği olmuştur.

Meddahlık geçmişi hakkında kesin bir bilgiye sahip değiliz. Biraz literatür karıştırdığımızda, yabancı veya yerli Türkologlar tarafından yapılmış bazı araştırmalara erişmek mümkün oluyor. Örneğin meddah üzerine araştırma yapan Wetzstein’ın, meddahın şarkı söyleyerek dilencilik yapan kimse olduğu yolundaki görüşüne, bir başka Türkolog Enno Litmann itiraz etmektedir. Buna karşılık; eski çağlarda meddahlığın, Doğu ve İslâm toplumlarının seyirliği olduğu, kutsal bilinen kimseleri ve kahramanları öven veya onların değişik söyleyiş ve davranışlarını taklit eden kişilere meddah dendiği görüşü yaygındır.

Meddahlar; Orta Asya'daki ozan geleneği ile İslâm kültürü kaynağından beslenmişler, kimi zaman eski Türk destanlarından, Dede Korkut Hikâyeleri’nden söz ederken, öbür yandan İslâm tarihinin ve İran Edebiyatı’nın kahramanlarına ait hikâye ve şiirleri de ele almışlardır. Sözlü edebiyat geleneğimizin unsurları olan ozanlar, sazları ile çeşitli olayları öyküleştirmişler, bu hikâyeler dilden dile söylenerek bir anlamda halkın bilgi alma ve “söylenemeyeni söyleme” ihtiyacını da karşılamışlardır.

Birkaç Anı


Onunla ancak çok küçük yaşlarımda kısa sürelerle birlikte olabilmiştik. Babamın babası olan rahmetli dedem Mustafa Banger, Bilecik’in ekmeğini yemiş, suyunu içmiş, Türkmen soyundan gelen sert görünümlü bir adamdı. Onun kalın sayılabilecek ses tonu, sert görünümlü bakışları ve buna uygun kalın kaşları, ailemizde pek çok erkeğin ortak özelliğidir.

Dedem, babaannem Emine Banger’den çok önce öldü. Onunla ilgili anıları genelde güzel ve mağrur bir kadın olan babaannemden dinledik. Dedemin, uzun kış gecelerinde sadece ailemiz içinde duyduğum bazı özel masalları pek güzel anlattığını söylemişti. Babaannemin bana aktardığı, dedemden miras kalan masalları, sonraki yıllarda pek çok küçük çocuğa anlattığımı hatırlıyorum. Dedem, özünde kendini, tiyatro ile ifade etmeye yatkın bir adammış, sanırım, Hatta babaannem, o sert görünümlü adamın, aileyi ve misafirleri güldürmek için başına eşarp bağlayıp kadın taklidi bile yaptığını söylediğinde çok şaşırmıştım. Çocuk halimle, dedemi o ortamda hayal etmeye çalışırdım.

Sahnede meddah izlediğimi hatırlamıyorum. Ama sinema ve TV’de izlediğim örnekler var. Ama bir meddah hayal ettiğimde, onu dedem gibi düşünürüm. Hâlâ küçük bir çocuk olsam, “Benim dedem bir meddah” bile diyebilirdim. Nur içinde yatsın. Pek göstermeyiz, ama büyük aile içinde dedemin ‘komik genlerini’ taşımaya devam edenler vardır.

Konumuza, dolayısıyla meddahlar hakkındaki küçük araştırmamıza dönelim. Meddahlar, dramatize hikâyelerle isteyerek veya farkında olmadan halkı bilinçlendirmek gibi sosyal bir görev üstlenmiştir. Kendilerine hem halk arasında, hem de saraylarda yer bulmuşlardır. Bir peşkir (mendil), bir baston (değnek) ve bir sandalye gibi az sayıda malzemeyi etkin biçimde kullanan meddahlar, kişilerin ağız ve şivelerini taklit etmenin yanında, çeşitli hayvan ve doğa seslerine de oyunlarında yer vermişlerdir.

Anlattıkları hikâyenin geçtiği yeri, konu edilen kişilerin fiziki ve ruhi durumlarını seyirciye yansıtıp, anlatımlarını seyircilerin gözünde olabildiğince canlandırmak için, çeşitli yardımcı unsurlardan yararlanmışlardır. Önceleri; süngü, tuğ ve teberzin gibi simgelerden, daha sonraları ise “makreme” denilen ve omuzlarına attıkları bir mendil ve bir değneği aksesuarlarına katmışlardır. Mendille zaman zaman terini silen meddah, ses ve beden taklidiyle canlandırdıkları tiplemelerle, değneği kimi zaman kapı çalma aracı, kimi zaman farklı bir silah, kimi zaman da dikkati toplamak ve anlatımdaki geçiş bölümlerini belirlemede kullanırlar.

Meddah bazen anlattığı olayın dışına çıkar, seyircinin dikkatini başka bir noktaya çeker ve asıl hikâyeye merakı yoğunlaştırır. Bu yöntemden günümüz modern tiyatrosunda da yararlanılır olmuştur. Hikâyeler genellikle aynı tarzda bir iskemle ya da bir taburenin üzerinde oturulmuş halde ve "Hak dostum Hak!" sözüyle başlar. Ardından ya bir divan okunur ya da bir tekerleme söylenir. Bu başlangıçtan itibaren (halk hikâyelerindeki döşemeye benzeyen) açıklama bölümüne geçilir. Bu bölümde hikâyenin geçtiği yer, dönem, kişiler ve bu kişilerin toplumsal ve ekonomik durumları anlatılırken zaman zaman devrin ileri genelenleri övülür ve ardından asıl hikayeye geçilir.

Türk edebiyatında birçok yazarımızın eserlerinde meddah geleneğinin etkisi görülür. Ahmet Mithat Efendi, Şemsettin Sami, Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Şemsi (Mehmet Şemseddin) meddah üslubunu hikâye, roman ve tiyatro eserlerinde kullanmıştır. Meddah hikâyeleri, büyük oranda Tanzimat'tan sonra yazılan tiyatro eserlerine konu olmuştur. Bugün de değişik içerik ve formlarda meddahtan yararlanan uygulamalar var. Tiyatro oyuncuları arasından meddah denemeleri yapanlar oluyor.

Günümüzde "Stand-up” denilen gösterilerin de ana kaynağı meddah geleneğidir. Ancak; özgür konuşma şeklinde gerçekleşen bu tür gösteriler Meddah geleneğini tam anlamında karşılayamaz. Geleneksel tiyatromuzda yer alan meddah geleneği kültürel birikimle beslenirken, "Stand-up” gösterilerinin kültürel kaygısı yoktur. Aksine; kültür yozlaşmasını özendirdiği bile söylenmekte…

Kaldı ki, kaynağını Batıdan alan bu gösteriler, tamamen gülmece üzerine kurulu olup derinlikli nükte ve kıssadan hisse arayışına girmekten yoksundur. Kıssa, ders alınması gereken kısa hikâye demektir. Oysa meddah geleneğinde; çoğu kez kıssadan hisse alınır. Meddah dediğin, sözünden ders alınan kişi olmalı.


Gürcan Banger

Comments


Post: Blog2_Post

Subscribe Form

Thanks for submitting!

©2020, Duygu Güncesi tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page