top of page

Eskişehir Ekonomisinin İhtiyaçları

  • Yazarın fotoğrafı: Gürcan Banger
    Gürcan Banger
  • 20 Mar 2020
  • 9 dakikada okunur

(Kasım 2018'de yayınlanmıştır)

Eskişehir’de siyasetin ve medyanın en az ilgi gösterdiği alanlar arasında ilin ekonomisi –ilginç bir biçimde– ilk sıralarda yer alır. Ancak seçim zamanlarında veya ekonomik darboğazlarda ‘sabun köpüğü’ benzeri gündeme gelen ekonomik problem ve ihtiyaçlar çoğu zaman gözden kaçırılır. Bir hatırlama vesilesi olmak üzere il ekonomisinin bazı konularına değinmenin uygun olacağı kanaatindeyim.

Kanımca Eskişehir ekonomisinin en önemli sorunu, düşük katma değerli işlerin bölgesel ekonominin karakterini belirliyor olmasıdır. Buna başta ticaret kesimi olmak üzere işletmelerin ağırlıklı olarak içe ve yerel pazara dönük çalışıyor olmalarını ekleyebiliriz. Düşük katma değerin en önemli sonuçlarından birisi ise firma ölçeğinin küçük olması ve büyüme için gerekli birikimi sağlayamamasıdır. Sanayi işletmelerinin büyük çoğunluğunun emek ve makine zamanı satan, KOBİ ölçekli yan sanayi işletmeleri olmasını dikkate aldığımızda, başkaca bir sonucun beklenmemesi gerekir. Gerçekten işletmeler kârlılık sıralamasına dizildiğinde ve en üst sıralardaki 10 şirket hesaptan çıkarıldığında ortalama kârlılığın büyümeye imkân vermeyecek düzeyde olduğu görülür. Bu noktada gizli kalmış sorunlardan bir diğerinin, işletmelerin işletme sermayesi zafiyeti olduğunu ve bu eksikliği faiz yükü ile finans kuruluşlarından sağlamak zorunda kaldıklarını görürüz. Kriz ve ekonomik darboğaz dönemlerinde işletme finansmanı, doğal olarak çok daha ciddi boyutlara ulaşmaktadır.

Eğer bir işletmenin müşteri portföyü içinde herhangi bir müşteri yüzde 30-35’ten daha fazla bir ağırlığa sahipse, bu müşteride yaşanan bir ekonomik sorun doğrudan veya dolaylı olarak işletmenin kendisine de yansır. Bu nedenden dolayı krizlere ve istikrarsızlıklara karşı korunmak adına işletmenin müşteri çeşitliliğine ve uygun yüzdelik dağılıma sahip olması beklenir.

Benzer bir durum, iç ve dış pazar dengeleri konusunda da oluşur. Ağırlıklı olarak iç (bölgesel, yerel) pazara çalışan bir işletme, burada oluşacak kriz ve darboğazlardan ağır biçimde etkilenir. Dolayısıyla akıllı işletme, iç ve dış pazara yönelik satışları konusunda bir denge oluşturarak krizlere ve istikrarsızlığa karşı kendisini güvence altına almalıdır.

Tekrar Eskişehir ekonomisine dönelim. İl ekonomisinin toplam hasıla içindeki payını yüzde 1-2 gibi düşük bir oranın üstüne çıkarabilmenin yolu da yukarıda özetlenen yaklaşımdan geçer. Eskişehir ekonomisi, kendi yapısı içinde emek ve makine zamanı satan ‘yan sanayi karasevdasından kurtulup’ önce kendi ürünlerini geliştirmeyi ve ardından bunları ihraç edebilmeyi gündemine almalıdır. Daha yüksek katma değer etmenin, firma ölçeğini büyütmenin, krizlere ve darboğazlara karşı kalıcı ve sürdürülebilir olmanın yolu, “ihraç edilebilir ürün(ler)” sahibi olmaktan geçmektedir. Bu yolla iç ve dış pazarlar arasında istikrarlı bir denge noktası oluşturmak mümkün olacaktır.

İhraç edilebilir ürün geliştirme, hiç kuşkusuz öncelikle işletmelerin konusudur. Ama daha da önemlisi, ilin ekonomisinin vizyonu ve topyekûn hareketi meselesidir. Çünkü ürün geliştirme; fikir üretmeden tasarıma, prototip yapımından ticarileştirmeye kadar pek çok ihtiyaç alanında yer alması gereken kurum ve kuruluşları gerektirir. Keza; aynı bağlamda olmak üzere değer zincirini oluşturacak farklı kesimlerin işbirliği ve ortak çalışmasını zorunlu kılar. Örneğin devlet destek, teşvik ve hibelerini sağlayan kuruluşların bu ihtiyacı doğru tespit ederek programlarını buna göre düzenlemelerini gerektirir.

Eskişehir, devlet teşvikleri açısından en düşük oran anlamına gelen birinci bölgededir. Ama ileri teknolojili girişim ve projelerde, özellikle ihraç edilebilir ürün geliştirme faaliyetlerinde daha yüksek destek oranları alabilmelidir. Bu konuda ilin seçilmişlerine ve atanmışlarına önemli ve kaçınılmaz görevler düşmektedir.

Eskişehir Ekonomisi: Sorunlar, Çözümler

Eğer bir ekonomi yüksek oranda ithal hammadde ve ara ürüne bağımlıysa, küresel ölçekli veya dövize bağlı kriz ve darboğazlardan olumsuz etkilenmesi beklenen bir durumdur. Örneğin dövizin ve sıcak paranın başka ülkelerdeki yüksek faiz gibi nedenlerle ülke dışına çıkışı, ithal girdi maliyetlerinden yükselişe neden olacağından bundan hem işletmeler hem de iç pazar olumsuz etkilenir. Bundan kurtulmanın en önemli adımı, hammadde ve ara üründe dışa bağımlılığı azaltmaktır.

Hiç kuşkusuz, küresel pazarda rekabet üstünlüklerine sahip bir ekonomi açısından ithalat girdiler için “ithal ikamesi” gibi bir gündem söz konusu olmayabilir. Ama bir üründe ithal girdinin yüzde 85’ler gibi bir orana ulaştığı ekonomi veya sektörlerde ithal girdinin yarattığı sorunların üstünden gelinmesi kaçınılmazdır. Bu nedenle ithal hammadde veya ara ürünlerin yerlileştirilmesi konusunda devlet desteğinin sağlanması gerekir. Bu amaçla bölgesel ve yerel ekonomi açısından ilk yapılacaklardan birisi, bir “ithal hammadde ve ara ürün envanterinin” oluşturulmasıdır. Daha sonra bu envanter üzerinde yerlileştirme yönünde uzun vadeli bir stratejik plan geliştirilebilir. Envanter konusu, Eskişehir’in acil gündem maddelerinden birisidir.

İthal girdinin yerlileştirilmesine benzer bir başka önlem de özellikle teknoloji ve sanayi alanlarında “yerli malı” tercihine dönmek olabilir. İthalat lehine olabilecek maliyet avantajları, yerli olanın devlet teşvik ve destekleri ile aşılabilir. AB destekli projelerde yatırım malı veya dayanıklı eşya alımında “AB menşeli” malların tercih edilmesi yönünde kural konduğunu hatırlayınız. Benzer biçimde yerli makine üreticilerine ve yerli makine kullananlara devlet tarafından ek avantajlar sağlanabilir. Hibe tabanlı projelerde yerli olana ek avantaj puanı verilmesi sağlanabilir. Bu yönlü bir tercih, Eskişehir makine üreticilerinin gelişmesine daha fazla imkân sağlayacaktır.

Diğer yandan Endüstri 4.0 başlığı altında yer alan yeni veya evrimleşen teknolojiler, yukarıda sözü edilen makine (genelde üretim malı) imalat sektörlerini de değişime yöneltiyor. Tasarım, ar-ge, ür-ge ve teknoloji geliştirme daha katma değerli hale geliyor. Bu bağlamda otomasyon, yapay zekâ, dijital kumanda ve robotik gibi alanlarda hizmet verecek filiz girişimlerin teşvik edilmesi önem kazanıyor. Buradaki ön şartlardan biri, hâlâ ciddi sorunlar yaşamakta olduğumuz sanayi, ar-ge kuruluşu (teknopark işletmesi) ve üniversite arasındaki işbirliği ve ortak çalışma fırsat ve imkânlarının oluşturulmasıdır.

Teknoloji transfer ofislerinin (TTO) oluşturulmasına rağmen henüz sanayi-üniversite işbirliğinde (ÜSİ) fazla yol alamadığımız ortadadır. Özellikle üniversite sınırları içinde kapalı kalan yapılarla ar-ge, ür-ge ve inovasyon esaslı işbirliği ve ortak çalışma şartlarının oluşması pek mümkün görülmüyor. Bu noktada özellikle sanayi kesiminin yapması gereken işler var. Bunu kısaca “teknoloji danışmanlığı” olarak isimlendiriyorum. Şöyle ki; sanayi tarafından kurulacak veya görevlendirilecek bir yapı ile çift yönlü ilişki sağlanabilir. Teknoloji danışmanlığı yapısı; üniversitede yapılan akademik çalışmayı anlayıp ihtiyacı olan sanayiye, sanayinin çözüm bekleyen sorunları ile ihtiyaç konularını ise üniversiteye (örneğin TTO üzerinden akademisyene) taşıyacaktır. Bu iki yönlü akış sağlanmadığı süreci bilimsel üretim ile sınai üretimin buluşması hayal olmaya devam edecek.

Bu mesele sadece üniversite ve TTO’larla sınırlı değil. Sanayi işletmeleri, kendi üretimle ilgili gelişmelerini sağlama zorluklar çekip yenileşme imkânlarına ulaşamazken, teknopark (ar-ge, ür-ge, tasarım) firmaları da konu ve işbirliği yönünde paydaş sanayi işletmesi bulmakta zorluk çekiyorlar. Her iki kesimin de birlikte çalışmalarını sağlayacak önlemler alınması gerekiyor.

Eskişehir Ekonomisine Devam

Küresel ekonomide bir işletmenin sürdürülebilir olmasının anahtarı, iç ve dış pazar dengesini oluşturabilmesinden geçer. Bir yerleşim ve bölge için de böyledir. Pazardan söz ettiğimizde ise ele aldığımız özneye pazarlama fonksiyonu açısından bakmamız gerekir. Pazarlama, geleceğin müşterisini bugünden hazırlama demektir. Eğer bir işletmenin veya yerleşimin pazarlama konusunda zafiyeti varsa geleceğe uygun biçimde hazırlanmıyor anlamına gelir.

Bu noktada işletme yönetimi ile ilgili küçük bir test niteliğinde bir ipucu verebilirim. Eğer mikrodan daha büyük ölçekli bir işletmede satış ve pazarlama fonksiyonları aynı departman altında örgütlenmiş ise burada pazarlamanın anlamının ve değerinin doğru anlaşılmadığı yorumunu yapabiliriz. Satış fonksiyonu bugünkü müşteriye yönelik iken pazarlama geleceğe hazır olmak (geleceğin müşterisini hazırlamak) için çalışan bir fonksiyondur. Konuya dış pazar açısından baktığımızda pazarlama fonksiyonun içe oranla birkaç kat daha önemli olduğunu görürüz.

Meslek okulu ve üniversite eğitimi genel olarak işin (mesleğin) teknik tarafına yöneliktir. İş-işletme kültürüne ilişkin bilgiler bu okullarda öğrenilmez. Bu bağlamda girişimci ve işletme yöneticisi, çalışma yaşamına pazarlama teorisi ve pratiği açısından ihtiyaç olan ölçüde birikimli ve deneyimli olarak başlamaz. İşletmede pazarlama önemli ve değerli bir fonksiyon olarak kabul edilmiyorsa, bu konudaki birikim daha sonra da sağlanamaz. Burada saydığım ve bunlara eklenebilecek diğer nedenlerle Eskişehir ekonomik yaşamının en ciddi ve acil çözüm bekleyen sorunlarından bir diğeri, başta dış piyasaları hedef alması gereken pazarlamadır.

Pazarlama konusunda işletmeler dışında (ESO, EOSB, ETO, BEBKA, KOSGEB gibi) diğer kamusal nitelikli kurum ve kuruluşların gerçekleştirebileceği, paydaş olabileceği veya dolaylı-dolaysız katkı koyabileceği ihtiyaç ve çözümlere kısaca göz atalım. Öncelikli önlem, işletmelerin iç ve dış pazarlara yönelik pazarlama konulu eğitim ve danışmanlık ihtiyaçlarının tatmin edilmesidir. Küresel, ulusal ve bölgesel pazarlara yönelik doğru verilerin sürekli ve düzenli biçimde üretilmesi ve erişilebilir hale getirilmesi gereklidir. Örneğin bölgenin yetenek ve becerileri doğrultusunda değişik sektörlere yönelik olarak hazırlanacak ülke raporları dış pazarlamayı kolaylaştırıcı olur. Keza; ihraç edilebilir ürün ve yetenek sahibi şirketler ile yurt dışındaki iş merkezlerinin bağlantısına yönelik, uygun yabancı dil ile iletişim kurabilen bir bölgesel çağrı merkezi yararlı olacaktır.

Dış ticareti sürdürülebilir kılmanın ve düzenli nakit akışı sağlamanın yollarından biri, dış pazarlara yönelik e-ticaret sistemleridir. Bölgedeki firmaların ihracat yapabilmelerini sağlayacak genel amaçlı e-ticaret sitelerinin kurulması, mevcut bölgesel veya küresel e-ticaret sitelerinin ihracat amaçlı kullanımına yönelik önlemlerin alınması yararlı olur. Diğer yandan dış pazarlara açık olan (amazon.com, alibaba.com, n11.com gibi) e-ticaret sitelerinden mümkün olanlar ile bölgesel siteler arasında API’ler üzerinden (dış pazarlara mal ve hizmet satmaya yönelik) karşılıklı etkileşim sağlanması önemli bir açılım olabilir.

Pazarlama ve dış ticaret amacına yönelik olarak çalışan ve hizmet veren sektörel şirketler kurulmasının teşvik edilmesi, satış ve pazarlama amaçlarına yönelik organizasyonların kurulması, pazar araştırma ve ihtiyaç belirleme çalışmalarının ortak bir platform üzerinden yapılması gibi önerileri de ekleyebiliriz. Bir başka öneri ise sanayi işletmelerinin ve ürünlerinin pazarlanmasına yönelik katalog benzeri İngilizce aylık (veya daha uzun süreli periyodik) yayın çıkarılması, yurt dışında dağıtılması, yurt dışı pazarlama çalışmalarında (destek programlarıyla) BEBKA, KOSGEB gibi kuruluşların daha etkin biçimde yer alması düşünülebilir.

Eskişehir Ekonomisi İçin Birkaç Söz Daha…

Eskişehir ekonomisi hakkında son yazdıklarımla ilgili bir noktaya açıklık getirelim. Bir iş yaparken daha baştan planlamazsan, devam ederken önemli göstergeleri ölçmezsen ve bitirdiğini düşündüğün noktada sonuç etki değerlendirmesi yapmazsan, sanki çok emek ve zaman harcayıp çok çalışmışsın gibi gelebilir. “İş” söz konusu olduğunda mesele, bir bina yapmak, bir ekip kurmak veya çok çalışmak değil; sonuç elde etmektir. Beklenen sonuç oluşmuyorsa da eleştirilere muhatap olmak son derece olağandır. İstenen sonuçların ortaya çıkmadığı durumda tartışmamak veya eleştirmemek, sadece başarısız çalışmanın akut hale gelmesine ve adeta ‘onaylanıyor gibi algılanmasına’ neden olur. Eskişehir ekonomisi ve bu konuyla ilgili kuruluşlar eleştiri aldıklarını düşünüyorlarsa konuya bir de bu yönden bakmalılar. Eğer mevcut durumla sonuç alınamıyorsa, sonuç alınmasını sağlayacak yeni ve/veya ek önlemlere başvurulur.

Öyleyse beklenen sonuç ve gerçekleşmesi gereken hedef nedir? Toplam olarak söylemek gerekirse, Eskişehir’in ulusal hasıla içindeki payının ‘yüzde 1-2 çukurundan’ kurtulması gerekir. Bu, bölgesel ekonominin –doğal olarak sanayi ve ticaretin de– daha yüksek katma değer üretir hale gelmesi anlamını taşır. Bu süreçte sınai ve ticari işletmelerin sürdürülebilir ve büyüyebilir hale gelmesi gerekir. Eğer bunlar ve bağlantılı beklentiler yerine gelmiyorsa, bunların başarılmasında yön göstermesi ve vizyoner kolaylaştırıcı olması gereken kuruluşlar misyonlarını başarı ile gerçekleştirmiyorlar demektir.

Bir kentin ekonomisinin yükselişi kendi başlarına ekonomik işletmelerin başarabileceği bir mesele değildir. Keza; işletmeler adına tek bir kamusal, sivil veya özel kuruluş da bu problemin çözücüsü olamaz. Bölgesel kalkınma, kaçınılmaz biçimde bir işbirliği ve ortak çalışma meselesidir.

Ortak çalışma deyince, yukarıda sözünü ettiğim vizyonsuz ve hedefsiz emek, zaman ve kaynak harcama tuzağına da düşmemek gerekir. Büyük hedefler ancak tüm bölgesel güçlerin aynı vizyon etrafında toplaşması sonucunda oluşabilir. Her kuruluş kendi bakış açısı ve kendi belirlediği ‘hedefler’ çerçevesinde ‘yol almaya’ çalışırsa, kentsel ekonomiyi istenen noktalara taşıyacak sinerji oluşmaz. Hatta çoğu zaman farklı güçler birbirleri ile çelişip çatıştığı için ortak katma değer üretmek yerine ‘deklare edilmemiş bir işbirliği içinde’ verimsizlik ve kalitesizlik üretirler. Ülkemizdeki pek çok il gibi Eskişehir de bu sorunu yaşamaktadır.

Ekonomik işletmeler, iç ve dış pazarlarda birbirleri ile rekabet ederler. Bu, mevcut ekonominin doğası gereğidir. Buna karşılık bölgesel ve kentsel ekonomiye düşünsel katkı verecek, yol gösterecek ve kolaylaştırıcılık yapacak kamu nitelikli kuruluşlar birbirleri ile çelişen veya çatışan vizyonlara ve yol haritalarına sahip olamazlar. Kendi başlarına başarılı olmaları, kentin bütünlüğü açısından fazlaca anlam ifade etmez. Kamu niteliğindeki her kuruluş, bir yandan kendi misyonunu gerçekleştirirken aynı zaman bölgesel ve kentsel ortak paydaya olumlu katkılar yapabilmelidir.

Bitirmeden işbirliği ve ortak çalışma bağlamında gerçekleştirilecek “kentsel vizyon” konusuna da değinmek yararlı olur. Bu kavram için şöyle kolay bir tanım kullanıyorum: “Kendi farklı noktalarından örneğin üç tane kentli yurttaş bulun ve kendilerine bu kentin ‘nereye gittiğini’ sorun. Eğer bu üç kişi birbirine benzer cevaplar veriyorlarsa, kentin paylaşılmış bir gelişim vizyonu var demektir.

Hadi, şimdi bu üç kişiyi bulalım ve kendilerine bölgesel ekonominin, kent sanayisinin, şehir ticaretinin nereye gittiğini soralım. Sizce nasıl cevaplar alabiliriz?

Eskişehir Nereye?

Eskişehir; ekonomik, sosyal, kültürel ve demografik yapısı nedeniyle kendisi hakkında ‘illüzyon’ yaratmaya uygun bir kenttir. Öncelikle; Türkiye’deki pek çok yerleşimden farklı olarak bir ‘Cin Ali’ görüntüsü verir. Kentin merkezi aşırı büyük, ilçeleri ise hem nüfus hem de ekonomi olarak hayli küçüktür. Bunun açık nedeni, kent merkezinin ilin taşrasından biteviye göç alıyor olmasıdır.

Eskişehir’in kent merkezine baktığınızda, kentsel kozmetiklerin etkisiyle bir ‘günübirlik turizm’ algısı edinirsiniz. Özellikle son yıllarda tercihini çok kısa süreli turizm türünden yana yapmış gibi bir ‘illüzyon’ edinirsiniz. Kentteki üç üniversiteye odaklanarak baktığınızda ise bir ‘öğrenci kenti’ görünümü oluşur. Adeta kent merkezi, öğrencilerin günlük yaşamına göre organize olmuş gibidir. Bu genç kalabalığa rağmen neredeyse hiç kimse kentin ‘genç kalabalıklaşmasını’ kişi başına marjinal gelir ve marjinal maliyet açısından değerlendirmez. Dolayısıyla söz konusu ‘genç kalabalık’, kentsel ekonomiye gerçekten kazandırmakta mıdır yoksa birim yerel yönetim maliyetini artırmakta ve kentten yararlanmayı zorlaştırmakta mıdır; bu durum bilinemez haldedir.

Eskişehir’in ekonomisine ticaret açısından yaklaştığınızda, ‘görünür ekonominin’ büyük ölçüde nüfusun tüm kesimleri açısından düşük katma değerli tüketim odaklı olduğunu görebilirsiniz. Kentte aynı çatı altında olmakla birlikte üç tane teknopark yerleşimi bulunmaktadır. Bunu duyduğunuzda, üç üniversitenin varlığı ile eklemleyerek bir bilim, teknoloji ve ar-ge algısı oluşturabilirsiniz. Ama ne yazık ki bu algı; üniversite, ekonomi ve sanayi işbirliği konusunda ‘işbirliksizliğini’ gözlerden saklar.

Eskişehir’i; un, yağ ve şeker kaynaklarına sahip olmakla birlikte helva yapmayı başarmakta zorluklar yaşayan bir yerleşime benzetirim. Bunun ana nedenini ise henüz paylaşılmış bir bölgesel ve kentsel vizyona (yön, yörünge ve hedefe) sahip olmaması ve çözüme ulaştırılması gereken sorunlarını doğru tespit edememesi olduğu kanaatindeyim. Türkiye’nin hasılasında ancak yüzde 1-2 mertebesinde pay alıyor olması da bu durumun doğrulanmasıdır.

Eskişehir ekonomisinin hem sorunlar hem de çözümler açısından görünür olmayan yüzü sanayi sektörüdür. Üniversite-sanayi işbirliği zafiyetinin yanı sıra kent ölçeğindeki siyaset de sanayinin konularına hayli uzak, hatta pek çok durumda ilgisizdir. Buna medyayı da ekleyebiliriz. Sanayinin, daha genelde mal ve hizmet üretiminin genel sorunları, ihtiyaç duyulan ölçüde bilinmez.

Eskişehir sanayisinin firmaları büyük oranda KOBİ olarak tanımlanan ölçeğe uygundur. Önemli bir bölümü, iş ve makine zamanı satan, düşük katma değerli ‘yan sanayi’ olarak çalışır. KOBİ ölçeği, Eskişehir sanayisinin sorunlarının görünen yüzüdür. Çünkü yan sanayi olarak çalışma, yeterli sermaye birikimi sağlamadığı için işletme ölçeğinin büyümesine imkân vermez. Bunun çözümü ise sanayi firmasının kendi ürününe sahip olması ve bunu ihraç etmenin yollarını geliştirmesidir.

Özetleyelim. Eskişehir’in hem mikro hem de makro açıdan büyümesinin anahtarı, paylaşılmış bir ekonomik vizyon çerçevesinde, kendi geliştirdiği ihraç edilebilir ürünlere sahip olmaktır. Kentin ana ekonomik sorunu da bunu yapamıyor olmaktır.

Bu bağlamda kamu tarafından verilecek hibe ve desteklerin “ihraç edilebilir ürün-hizmet” geliştirmeye ve bununla ilgili işlere yönelik olması gerekmektedir. Kentin ekonomik vizyonunun ana ekseninin bu olması gerektiğinin altını çizmek isterim.

Gürcan Banger

Comments


Post: Blog2_Post

Subscribe Form

Thanks for submitting!

©2020, Eskişehir tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page